İrem Kabataş
TBMM’de kabul edilen Köy Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, mülkiyet hakkına yönelik yeni bir tartışma başlattı. Muhalefetin eleştirilerine rağmen yasalaşan düzenleme, özellikle “imar hakkı aktarımı” hükmü nedeniyle dikkat çekiyor.
Kanunda yer alan "imar hakkı aktarımı" hükmü, kamu yararı gerekçesiyle taşınmaz mülklerin imar haklarının başka parsellere devredilmesini mümkün kılıyor. Bu durumun mülkiyet hakkına ciddi bir tehdit oluşturduğunu savunan Anayasa Hukukçusu Tolga Şirin, "Bir sabah tapulu evinizin, imar hakkı aktarımı ile şehrin ücra köşesindeki bir arsayla değiştirildiğine tanıklık edebilirsiniz" ifadeleriyle tehlikenin ne denli büyük olduğunu vurguladı.
Peki bu düzenleme tam olarak ne getiriyor? İmar hakkı aktarımı, bir taşınmazın tamamının ya da bir kısmının kamu hizmet alanı olarak ayrılması durumunda, mülk sahibine başka bir parsel üzerinde inşaat hakkı verilmesini öngörüyor. Kamu otoriteleri, bu düzenlemeyi kamuya mali yük getirmeden kamulaştırma yapmanın bir yöntemi olarak sunarken, uzmanlar bunun keyfi müdahalelere açık bir alan yaratabileceğini belirtiyor. Bana kalırsa bu kamulaştırma değil, alt ve orta gelirli halkın mülkiyet hakkını zenginlere peşkeş çekmektir.
Bu düzenleme, şehir merkezinde kıymetli bir mülkü olan vatandaşı, daha değersiz bir arsa ile "değişim" endişesi içinde bırakıyor. Şirin’in ifadesine göre, vatandaşlar için bu mekanizma "zorla rıza" yaratma anlamına gelebilir. Neticede bin yıllık devlet aklıyla başa çıkacak ya da hayır diyecek değiliz. Değil mi?
Konuyla ilişkin diğer düzenlemeler neler?
Kanun teklifinde dikkat çeken diğer düzenlemeler şunlar:
Belediyelere ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na (TOKİ) izinsiz yapıları yıkma yetkisi verildi. Tebliğ edilen yıkım kararları, 15 gün içinde uygulanacak.
Kentsel dönüşüm kapsamında yapılan arazi teslimleri Katma Değer Vergisi’nden muaf tutulacak.
Yapı denetim kuruluşlarına yönelik idari para cezaları artırıldı, lisans iptali gibi yaptırımlar getirildi.
Düzenleme ortaklık payının yetersiz kaldığı durumlarda, kamu hizmet alanlarının kamuya geçişi alternatif yöntemlerle sağlanacak.
Bu tarz kararları alırken ceplerini doldurma odaklı orada oturup milleti temsil ettiğini söyleyen rantçılara değil de milletin kendisine direkt olarak sorulması taraftarıyım. Konu insanların barınma hakkı ise referandum bile yapılabilecekken böyle yıkıcı sonuçları olacak kararların 500-600 kişinin eline bırakılması insafsızlıktan başka bir şey değildir. Ne kamulaştırma böyle bir şeydir ne de sosyal devlet. Kentsel dönüşüm projeleri nasıl halkın değil de büyük inşaat şirketlerinin yararına olduysa bu durumun da bir farkı olduğunu düşünmüyorum. İşte tam da bu yüzden meşhur Kızılderili atasözünü hatırlamakta fayda var "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacak."