Eren ATEŞ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Doçentlik yapan, Heykel ve Temel Tasarım dersleri veren Mücahit Bora, birçok kadın öğrencilerini sistematik olarak fiziksel ve sözlü tacizde bulunması Kampüs Cadıları tarafından ifşalanarak gündeme getirildi. Kadın öğrencilere yönelik taciz iddialarıyla gündeme gelmesi, ne yazık ki, ne ilk, ne de tek vaka!
Akademik konumuna ve yaptırımsızlığa güvenerek, derslerinde ve aralarda fiziksel ve sözlü sınır ihlalleri yaparak öğrenciler üzerinde bir korku atmosferi yaratan kişiyi biz de ifşalıyoruz!
Asıl korkutucu olan, bu tür davranışların eğitim camiasında yeni olmaması ve benzer olayların geçmişte de yaptırımsız kalmış olmasıdır.
Geçmişten Gelen Sessizlik
Dokuz Eylül Üniversitesi ve benzeri birçok eğitim kurumunda daha önce de benzer iddialar gündeme geldi. Ancak, iddialar karşısında etkili soruşturmaların yapılmaması ve sorumluların cezalandırılmaması, bu tür davranışların sürekliliğine zemin hazırlıyor. Akademideki bu ’’yaptırımsızlık kültür’’ sadece tacizcileri cesaretlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda mağdurların sessiz kalmasına ve hak arama mekanizmalarına olan güvenin kaybolmasına neden oluyor.
Geçmişte bu tür iddialarla anılan başka akademisyenlerin de benzer şekilde korunduğu, görevden alınmak yerine başka bölümlere kaydırıldığı veyahut olayın üzerinin kapatıldığı söylentileri, üniversiteler içindeki çürümüşlüğü gözler önüne seriyor. Üniversitelerin bu tür durumlara karşı sistematik ve caydırıcı önlemler alamaması, akademiyi adeta kendi içinde yozlaşmaya terk ediyor.
Yaptırımsızlığın Bedeli
Eğitim kurumlarının iddiaları ciddiyetle soruşturmaması, yalnızca bir adaletsizlik sorunu değildir; eğitim sisteminin temel değerlerini erozyona uğratır. Akademik otoritenin, bir bilgi aktarma ve rehberlik mekanizması olması gerekirken, güç ve korku aracına dönüşmesi, bu kurumların varlık amacını baltalar.
Yılın başında kız kardeşlerimiz üniversitenin yönetimine dilekçeler vermiş olsa da yanıt alamamışlardır! Eğitimciler, üzerilerindeki otoriteyi, öğrenciler üzerinde baskı ve korku oluşturmak için kullanma hakkına sahip değildir! Sistemin bu tür davranışları yaptırımsız bırakması, öğrencilerin haklarını aramaktan çekindiği bir korku kültürünü pekiştirir. Eğitim hayatını devam ettirmek isteyen mağdurlar, çoğu zaman ses çıkarmak yerine bu durumu kabullenmek zorunda bırakılır.
Bu Döngü Nasıl Kırılabilir?
Bu tür olayların önüne geçmek için yapılması gerekenler aslında çok açık:
1. Bağımsız Soruşturma Mekanizmaları: Üniversite bünyesinde kurulacak bağımsız bir etik kurulu, bu tür olayların şeffaf bir şekilde incelenmesini sağlayabilir.
2. Yaptırım ve Cezalandırma: Taciz iddialarında adı geçen kişilerin görevden alınması veya akademiden uzaklaştırılması, caydırıcı bir örnek teşkil edecektir.
3. Farkındalık Eğitimleri: Üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve taciz farkındalığı üzerine zorunlu eğitim programları düzenlenmelidir.
4. Şeffaflık Politikası: Üniversite yönetimlerinin, taciz ve benzeri olaylara karşı tavırlarını açıkça beyan etmeleri, hem öğrenciler hem de çalışanlar için güven ortamı oluşturur.
Artık Yeter!
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde yaşanan bu son olay, geçmişte yaşananların üzerine eklenen yeni bir utançtır! Sessiz kalmak veya olayları geçiştirmek, sadece mağdurlara değil, tüm eğitim sistemine ihanet etmektir. Akademi, bireylerin özgürce gelişebildiği bir alan olmalıdır. Taciz ve baskı, bu özgürlüğü tehdit eden en büyük unsurlardır.
Eğer üniversiteler, bu tür olaylara karşı net ve caydırıcı bir duruş sergileyemezse, tacizciler daha da cesaretlenecek, mağdurlar ise haklarını aramaktan daha fazla korkar hâle gelecektir. Bu nedenle, artık erkek egemen sistemin sessizliğini kırmanın ve yaptırımsızlık döngüsünü sona erdirmenin zamanı geldi!
Sizler de dayanışmamıza ses olun. Olun ki, yaptırımlar o zaman uygulanır ve kız kardeşlerimizin sesi duyulur!
Tacizci Mücahit Bora derhal görevden alınıp yaptırımla yüzleşmelidir!