Tuma ÇELİK
Aslında her şey çok hızlı gelişti. Ve “hiç beklenmedik bir anda” bütün Ortadoğu ve Arap aleminin hareketlerini etkileyen Suriye rejimi ortadan kaldırıldı. Böylece 7 Ekim 2023 yılında Hamas’ın İsrail’e yönelik yaptığı saldırıların ardından başlayan İsrail-Hamas çatışması adım adım Ortadoğu’yu yeniden şekillendiriyor.
Birçok insan Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik başlattığı ani saldırı ve ardından başlayan İsrail Hamas çatışmasının Suriye’de ortaya çıkan gelişmelerle bir alakası olmadığını iddia ediyor. Hatta Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının nasıl olur da İsrail tarafından fark edilmediğini tartışıp duruyor.
Tabi ortaya atılan bu iddia ve yapılan tartışmalarda gerçeklik payı olma ihtimali mutlaka vardır. Ama ben 7 Ekim 2023’te Hamas’ın yaptığı eylem sonrasında başlayan sürecin kesinlikle BOP ile ilgili olduğunu ve o tarihte başlatılan sürecin adım adım buraya geldiğini düşünüyorum. Dolayısıyla Suriye’deki gelişmelerin de bu dönemle alakalı hatta bu sürecin bir parçası olduğunu ve bir son olmadığını düşünüyorum.
Bu şekilde olduğunu düşünmemin/söylememin birçok nedeni var. Birincisi İsrail gibi her tarafı “düşman”larla çevrili ve istihbaratı dünyaya nam salmış olan bir ülke, böyle bir “dikkatsizliği” yapamaz. İkincisi bu eylem sonrasında başlayan operasyonlarla “ortadan kaldırdığı” yöneticileri bugünden yarına etkisizleştirme imkanı olamaz. Son olarak İsrail bu süreçte yaptığı bütün eylemlerde karşı çıkışlar yok denecek kadar azdı. Bu da yapılan eylemlere ilişkin ciddi bir hazırlığın olduğunu ortaya koyuyor.
Bütün bunların yanında İsrail’le uzun zamandan beri savaş halinde olan Hamas’a yönelik başlatılan operasyonlar için, başta Amerika olmak üzere birçok batı ülkesinin bölgeye yığınak yapması da meselenin hiç te görüldüğü gibi olmadığını ortaya koyuyor. Kaldı ki Hamas’a yönelik başlatılan operasyonların zaman içerisinde dallanıp budaklandığını ve bölgesel bir savaşa dönüştüğünü çok kısa süre içerisinde gördük.
İlginçtir tam bu süreçte, tam da İsrail’in başlattığı savaşın duraklarından biri olan Lübnan’da ateşkes yapıldığı günün ertesinde, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok ülke tarafından terörist olarak kabul edilen bir örgüt, Heyet Tahrir el-Şam (Şam Kurtuluş Heyeti-HTŞ) harekete geçiyor ve 13 yılda düşürülemeyen Şam yönetimini 12 günde düşürüyor. Daha da ilginci bu süre içerisinde, daha önce Suriye konusunda değişik birçok eylemde bulunan hiçbir güç en ufak bir direniş göstermiyor ve bir damla bile kan dökülmüyor.
Olaya bu açıdan bakıldığında günümüzde Gazze’de, Lübnan’da ve en sonunda Suriye’de yaşananlara ilişkin söylenenlerin aslında durumu açık bir şekilde ortaya koymadığını gösteriyor. Dolayısıyla da bize gösterilenler ile gerçekte yaşananlar birbirinden çok farklı.
Aylar önce Suriye’nin durumunun ne olduğuna ilişkin yapılan bir tartışma ortamında yer almıştım. O ortamda Suriye’deki gelişme ve çatışmalarla yakından alakalı olan bir arkadaşımız; “Suriye meselesi büyük ölçüde çözüldü. Sahada bulunan güçler ve vekilleri büyük oranda anlaştı. Suriye’de yakında yeni adımlar atılacak ve önemli gelişmeler yaşanacak” demişti.
Tabi o ortamda konuştuklarımı sadece bunlarla sınırlı değildi. Suriye’de ortaya çıkacak olası gelişmelere ve bu gelişmelere bağlı olarak yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin yaklaşımlarını da konuştuk. Oradan edindiğim izlenimler benim daha önce vardığım sonuçlardan farklı değildi. Sadece Türkiye-Kürtler arasındaki ilişkiler üzerinde biraz belirsizlikler söz konusuydu. Ancak daha sonra yaşadıklarımız bu konuda da belli bir netliğin ortaya çıktığını gördük.
Evet aslında uzun yıllar önce ortaya konulan BOP ve buna bağlı olarak Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi çalışmaları günümüzde yeniden hızlandı. Geçtiğimiz süreçte yaşanan duraklamalar ve ortaya çıkan yeni gelişmeler, bu planlamalarda ufak-tefek bazı değişikliklerin yapıldığını görüyoruz. Ama nihai hedefe ilişkin farklı bir yaklaşım söz konusu değildir.
Bu da önümüzdeki süreçte yerel ve bölgesel bazı güçlerin konum değiştireceğini, ön planda olan bazı güçlerin önemsizleşeceğini, arka planda olan bazı güçlerin de daha fazla önem kazanacağını gösteriyor. Dolayısıyla da ne Suriye’de ne de Ortadoğu’da henüz sona gelinmedi. Diğer bir deyişle “bu köprünün altından daha çok sular akacak”.