Eren ATEŞ
Basit Bir Olay Mı, Derin Bir Kriz Mi?
Kampüsteki bir ağacı süslemek, öğrenciler için barışçıl bir eylemden öte bir dayanışma göstergesiydi ancak, bu eylem, süslerin sökülmesiyle bir gerilime dönüştü. Muhafazakâr görüşlü bir grup, bu eylemi kendi değerlerine aykırı buldu ve süsleri kaldırdı.
’’Müslüman bir ülkede yılbaşı kutlanamaz.’’ diyerek süslemeleri sökerken tekbirler çekilmesi, iktidarı destekleyici hâl ve davranışlar göstererek sloganlar atılması sadece bireysel bir tepki değil, aynı zamanda daha büyük bir ideolojik ayrışmanın yansımasıdır. Sonrasında olay, öğrenciler arasında ideolojik bir çatışmaya dönüştü. Daha da vahimi, sosyal medyada yayılan silahlı tehditler ve şiddet içerikli söylemler oldu.
Bu basit bir fikir ayrılığından çok daha büyük bir sorunu işaret ediyor: Türkiye’de kutuplaştırıcı söylemler ve ideolojik gerilimler, en sıradan toplumsal olaylarda bile hızla yüzeye çıkıyor.
Bu olay, üniversitelerdeki özgürlük ortamının nasıl daraltıldığını ve siyasal müdahalelerin eğitim hayatını nasıl etkilediğini de gösteriyor. Hükümetin yıllardır izlediği kutuplaştırıcı politikalar ve ’’bizden olan’’ ile ‘’öteki’’ ayrımı, üniversite gençliği arasında dahi derin çatlaklara yol açıyor. Toplumun farklı kesimlerini bir arada tutması gereken siyaset, aksine bu farklılıkları bir çatışma unsuru hâline getiriyor.
Bu olayda dikkat çeken bir diğer nokta, üniversite yönetiminin sessizliği. Kamuoyu, yönetimin bu tür durumlarda daha etkin bir şekilde tarafsızlık göstermesini ve öğrenciler arasında diyalog kurulmasını sağlamasını bekliyor. Aksi takdirde bu tür olaylar, daha büyük bölünmelere zemin hazırlar.
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde yaşanan bu olay, sadece yönetim anlayışı, bir kampüs meselesi değildir; ülkenin yönetim anlayışı, sistemsel zaafları ve siyasal manipülasyonlarının üniversite hayatını nasıl şekillendirdiğini bizlere yansıtıyor. Toplumun daha geniş kesimlerine yayılan değerler çatışmasının mikro düzeydeki bir yansımasıdır. Bu tür olaylar, bizi farklılıklarla birlikte yaşama kültürünü yeniden düşünmeye davet ediyor.
Bir eğitim kurumunda, farklı dünya görüşlerine sahip gençlerin bir arada bulunması doğaldır fakat bu farklılıkların çatışmaya dönüşmesi, yönetimlerin müdahale etmedeki acizliğiyle körüklenir. Yıldız Teknik Üniversitesi yönetiminin olaylar karşısında sessiz kalması, açık bir zaafiyet örneğidir. Sadece bu olay değil, üniversitelerde yaşanan birçok gerilimde yönetimlerin pasif tutumu, sorunların büyümesine neden oluyor. Bu durum, yalnızca üniversitelerle sınırlı değil; Türkiye’de genel anlamda kamu kurumları, sorun çözmek yerine sessiz kalarak kendilerini koruma refleksiyle hareket ediyor. Bu, ülkenin yönetim anlayışındaki temel bir yapısal problemdir.
Siyasal İdeolojilerin Eğitime Müdahalesi
Olayı yaratanlar bireysel bir görüş olmaktan öte, Türkiye’deki siyasal islam atmosferin toplumsal hayata ne denli müdahil olduğunu gösteriyor. Siyasal iktidarın, kendi ideolojik çerçevesini topluma dayatma girişimleri, farklı yaşam tarzlarını dışlayan bir anlayışı meşrulaştırıyor. Üniversiteler gibi özgür düşüncenin yeşermesi gereken yerler, bu baskının en yoğun hissedildiği alanlar hâline geliyor.
Gençlerin Güvencesizliği: Tehditler Karşısında Devlet Nerede?
Tehditlerin büyümesi ve öğrencilerin ağacın başında nöbet tutmak zorunda kalması, üniversite yönetiminin olaylara karşı kayıtsızlığını ve devletin güvenlik konusundaki zaafını ortaya koyuyor. Kamu kurumları ve yöneticiler, bu tür gerilimlerde arabuluculuk rolü oynamak yerine genellikle sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu durum, çatışmaları çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Öğrencilere yöneltilen silahlı tehditler ve şiddet içerikli mesajlar, hukuk devletinin işlevsizliğinin bir yansımasıdır. Devletin temel görevi, vatandaşlarının güvenliğini sağlamaktır ancak, gençlerin yaşam tarzlarına yönelik tehditlerin karşılıksız kalması, devletin bu sorumluluğu yerine getirmekte yetersiz olduğunu gösteriyor. Bu tür tehditlerin cezasız kalması, sadece suçluları cesaretlendirir.
Böl ve Yönet Stratejisi
İktidarın uzun yıllardır izlediği kutuplaştırıcı dil ve politikalar, olayların arka planındaki en büyük etkenlerden biridir. İnsanların yaşam tarzlarına müdahale eden bir söylem, toplumu birbirine düşmanlaştırarak iktidarın kontrolünü pekiştirmeyi amaçlar. Bu stratejinin en büyük mağduru, barış ve huzur ortamında eğitim görmek isteyen gençlerdir.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yaşanan olay, bir çürümenin özetidir. Bir ağacın süslenmesi gibi basit bir eylem bile ideolojik gerilimlere, tehditlere ve toplumsal kutuplaşmaya yol açıyorsa, burada sorgulanması gereken sadece bireyler değil, sistemin kendisidir. Yönetimlerin sorumluluklarını yerine getirmediği, siyasetin toplumu böldüğü, devletin güvenlik ve adaleti sağlayamadığı bir ortamda, gençlere nasıl bir gelecek vaat edilebilir?
Türkiye’nin eğitim sisteminden toplumsal düzenine kadar her alanda köklü bir reform ihtiyacı vardır. Bu reformlar, sadece sistemin yapısal değişimlerini değil, toplumun zihniyet dönüşümünü de hedeflemelidir. Üniversiteler, bireylerin özgürce düşüncelerini ifade edebileceği, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü yerler olmalıdır. Bu gerçekleşmediği sürece, her ’’ağaç’’ yeni bir kriz kaynağı olmaya devam edecektir.
Basit Bir Olay Mı, Derin Bir Kriz Mi?
Eğer bir ağacı süslemek bile tehditlere, baskılara ve bölünmelere yol açıyorsa, burada sorgulanması gereken yalnızca bireyler değil, sistemin kendisidir. Hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı, özgürlüklerin kısıtlandığı ve kutuplaştırıcı politikaların teşvik edildiği bir ortamda, yalnızca üniversiteler değil, toplumun geneli zarar görür.
Gençlerin özgürlük mücadelesini, toplumsal baskıları ve sistemin zayıflıklarını ortaya koyan bir sembol hâline geldi bu olay. Üniversiteler, sadece bilgi üreten değil, aynı zamanda hoşgörü, dayanışma ve farklılıkların birlikte yaşandığı ortamlar olmalıdır ancak, bugün dönüp baktığımızda, koşullar, bu ideali hayata geçirmekten oldukça uzak görünüyor. Eğer bu uyarıları dikkate almazsak, kutuplaşmanın bedelini geleceğimiz ödeyecektir.
Ağaç süslemek laiklik değildir, süsleyebilmek laikliktir ve evet, Yıldız Teknik Üniversitesi’de laiktir, laik kalacaktır.
Yirmi bir yaşında genç bir birey olarak, yirmi bir yıldır cihatçılarla savaşmak en iyi anılarımdandır, bir tanesi daha eklendi.
Hayat, mücadeledir, direniştir. Özgürlük, tehditlere ve baskılara boyun eğmemekte gizlidir. Öğrencilerin, ağacın başında nöbet tutarak eylemlerini sürdürmesi, dayanışmanın ve direnişin sembolüdür. Sosyal medyada #YıldızlıAğaç etiketiyle büyüyen destek dalgası, gençlerin bu tür olaylara karşı daha bilinçli ve organize bir şekilde tepki verdiğini gösteriyor. Orada bulunup mücadele eden öğrencileri yürekten kutluyorum.
Üniversitelerin özgürlük ve fikir çeşitliliğinin kısıtlandığı, siyasetin üniversite yaşamına ve gençlerin haklarına müdahale ettiği bir dönemde, her türlü baskıya karşı direnen tüm gençlere ithaf ediyorum. Bir ağacın süslenmesinin bile siyasi bir mücadeleye dönüştüğü bu zamanda, özgür düşünceyi ve dayanışmayı savunanlara...