Eren ATEŞ
Bugüne kadar LGBTİ+ bireylerinin haklarına dair verdiği sözlerle gündeme gelen ancak son yıllarda bu vaatlerinden tamamen saparak farklı bir rotaya yönelen AKP iktidarı, şimdi de yasal yollarla bu hakları yok etme çabasında! Bu durum, sadece yasal düzenlemeler değil, toplumsal yapının her köşesine yayılan bir korku iklimi yaratmaya yönelik bir stratejiyi yurttaşlara gösteriyor.
Bugünün Çelişkisi
AKP, 2000'li yılların başında, iktidara geldiklerinde, LGBTİ+ haklarını savunma konusunda çok daha liberal bir söylem benimsiyordu. Hatta 2008 yılında, dönemin hükümet yetkilileri, LGBTİ+ haklarına dair olumlu açıklamalarda bulunarak, bu bireylerin eşit haklar için mücadelelerini destekleyeceklerini dile getirmişlerdi. O zamanlar, İstanbul’da düzenlenen Onur Yürüyüşü’ne devletin desteği bile gündeme gelmişti fakat gelinen noktada, yıllar içerisinde bu tavır tamamen tersine dönmüş, AKP, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik söylemlerini terk ederek, LGBTİ+ bireylerinin haklarını hedef alan bir dil kullanmaya başlamıştır. Yeter mi AKP’ye? Yetmez! Hedef hâline her zaman getirmiştir!
Erdoğan’ın son dönemde LGBTİ+ bireyleriyle ilgili sarf ettiği, bir ülkenin başındaki yöneten insana yakışmayan ve ağıza almaktan utanılmayan kelimelerle kurduğu ifadeleri, yalnızca ideolojik bir kavganın değil, aynı zamanda devletin en üst makamlarının, toplumu bölen, kutuplaştıran ve ötekileştiren bir dil kullanmasının da simgesidir. Bu ifadeler, LGBTİ+ bireylerini “tehlikeli” ve “toplumun yapısını bozan” bir grup olarak tanımlamakta, homofobiyi ve transfobiyi adeta meşru kılmaktadır. Ucu bucağı görülemez şekilde sonuçlara gebe bir hastalığı meşru kılan bir yönetim, daha ne denir?
Yasal Düzenlemelerdeki Değişikliklerin Altındaki Tehdit
Yeni düzenlemeler, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’ndaki bazı maddeleri değiştirerek LGBTİ+ bireylerinin haklarını daha da kısıtlamayı amaçlayan Erdoğan, bu değişikliklerin özellikle "aile yapısının korunması" adına yapıldığını iddia ediliyor. Gerçekte bu düzenlemeler, LGBTİ+ bireylerinin kimliklerini, yaşam biçimlerini ve haklarını yok saymakta, onları toplumsal düzeyde tamamen silmeye yönelik bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktidar, aile içerisindeki şiddeti bitiremiyor, kadınların özgürlüğünü kısıtlıyor, ev içi geçim sıkıntısına çözüm bulamıyor ama bizleri tehdit unsuru olarak görüyor; “kutsal aile” adı altında yok sayıyor. Yok öyle bahaneler arkasına sığınmak.
Medeni Kanun, evlilik ve aile kurma haklarına dair temel düzenlemeleri içerir. Bu kanunda yapılacak değişikliklerle, LGBTİ+ bireylerinin evlenme hakkı, eşitlik ilkelerine aykırı bir şekilde engellenmeye çalışılacaktır. “Aileyi koruma” gerekçesiyle yapılacak her düzenleme, LGBTİ+ bireylerinin temel haklarının ihlâli anlamına gelecektir. İnsan hakları evrensel bir ilke olduğuna göre, bireylerin kendilerini sevdiği, kim olduğu ve hangi cinsel yönelimle var olduğu, devletin müdahale etmeyeceği bir alandır. (Ki şu bir gerçek, kimin kiminle sevişeceğini o iki insan harici ilgilendirmez.)
Ceza Kanunu, öte yandan ise “ahlaka aykırılık” gerekçesiyle uygulamacak ve bu düzenlemeler, LGBTİ+ bireylerinin özel yaşamını ve cinsel kimliklerini devletin denetim alanına sokmakta ve onları tehdit olarak tanımlamaktadır. Bu, özellikle homofobik ve transfobik saldırıların cezasız kalması, nefreti daha da körüklemesi anlamına gelecektir. Ayrıca, “ahlaka aykırı” tanımı, keyfi şekilde belirlenen bir kriter olduğundan, bu tür düzenlemeler, LGBTİ+ bireylerinin haklarının daha da geriye gitmesine yol açacaktır.
Erdoğan ve hükümetin sıkça vurguladığı "aileyi koruma" söylemi, aslında LGBTİ+ bireylerinin aile kurma haklarını yok saymakla eşdeğerdir. Aile, biyolojik bir yapının ötesinde, sevgi, saygı ve ortak yaşam üzerinden şekillenen bir kavramdır. Her bireyin özgürce kimlik kazanma ve kendi tercihleri doğrultusunda hayatını şekillendirme hakkı vardır ama hükümetin bu söylemi, bu çeşitliliği kabul etmemek ve yalnızca tek bir adamı destekleyen aile modelini savunmak üzerine kuruludur.
Erdoğan’ın Politikaları: Toplumun Gerisine Geri Dönüş
Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda kullandığı dil, her fırsatta LGBTİ+ bireylerini hedef almakta ve onları "tehlike" olarak tanımlamaktadır. Herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini vurgulayan bir hükümetin lideri, bu tür düşmanlaştırıcı söylemlerle toplumda nefret söylemlerinin çoğalmasına, şiddetin artmasına sebep olmaktadır. Erdoğan, LGBTİ+ bireylerine yönelik söylemleriyle yalnızca ötekileştirici bir dil kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda bu bireyleri hedef göstererek toplumsal şiddeti teşvik etmektedir. Bu tutum, 21. yüzyılda demokratik bir devlete yakışmayan bir yaklaşımdır.
AKP’ye sesleniyorum: Geçmişte verdiğiniz vaatlerden, insan hakları ve özgürlükler için attığınız adımlardan tamamen saparak, toplumu bir kutuplaşma sürecine soktunuz. Bu dönüşüm, ne yasal, ne de toplumsal olarak kabul edilebilecek bir süreçtir. Siyasi iktidar, elindeki gücü bir kenara bırakıp, artık gerçek eşitlik ve özgürlük yolunda adımlar atmaktan, bizlerden neden korkuyorsunuz?
LGBTİ+ bireyleri, yalnızca kimlikleri nedeniyle fiziksel saldırılara uğrayarak katledilmekte ya da sürekli dışlanma ve ötekileştirilme nedeniyle ruhsal çöküntüler yaşayıp intihar etmektedir. Onlarca bireyin trajedisi, hükümetin nefreti körükleyen dilinin bir sonucudur. Gökhan, Hande, Cansu, Melike, Ahmet, Baran, Berk… Yarın da sen! Bu isimlerini hatırladığımızda, bu hayatların sadece kaybolan bireyler olmadığını, toplumsal bir cinayet olduğunu bir kez daha görmeliyiz.
Bugün, kaybettiğimiz her LGBTİ+ bireyi, sadece kimliği nedeniyle öldü. Ve iktidarın buna göz yumması, bir kez daha insan haklarının ne kadar ayaklar altına alındığını gösteriyor. Artık yeter! Hep birlikte haykırmalıyız: LGBT+ bireylerinin yaşam hakkı vardır ve bu hakkı savunmak, her birimizin sorumluluğudur.
Artık yeter! Bu ülkede her bireyin eşit haklarla yaşama hakkı vardır ve bu haklardan asla taviz verilemez! Toplumun her kesiminden sesler yükseltilmeli, LGBTİ+ hakları her zamankinden daha güçlü bir şekilde savunulmalıdır. Sadece yasal değil, toplumsal barış ve eşitlik adına da bu savaşı kazanmamız gerekiyor. Hep birlikte, bu iktidarın hedef göstermelerine karşı çıkalım, insan haklarını savunalım!
Unutmamalıyız ki, LGBTİ+ bireylerinin haklarını savunmak, sadece bir topluluğu değil, tüm insanlığın haklarını savunmaktır! Bu değişikliklerle LGBTİ+ bireylerinin varlığını silmeye çalışanlara karşı hep birlikte direnmek, toplumsal barışın, insan haklarının ve eşitliğin teminatı olacaktır.
Kısaca Türk Ceza Kanunu’ndaki Düzenlemeye Gelenler
-Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum/davranışlara teşviğe 1-3 yıl hapis.
-Aynı cinsiyettekiler için nişan/evlenme töreni yapanlara 1.5-4 yıl hapis.
-İzin almadan “cinsiyet değiştirme ameliyatı” olanlara 1-3 yıl hapis, gerçekleştirenlere de 3-7 yıl hapis ve 1.000-10.000 gün adli para cezası.
Kısaca Türk Medeni Kanunu’ndaki Düzenlemeye Gelenler (Ameliyat İçin)
-Yaş sınırı 18’den 21’e yükseltilecek.
-AYM’nin iptal ettiği, ameliyat için “üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunma” şartı geri getirilecek.
-Ameliyat olabilmek için gereken raporu verebilecek hastaneler de artık bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenecek.
-İşbu rapor almak için ise hastanelerde 4 kez değerlendirmeden geçmek gerekecek, süreç aylarca uzatılacak.
-Tıbbi müdahalelerin izinsiz yapılması yasa dışı olacak.
LGBTİ+ hakları, insan onurunun ve eşitliğinin temel bir yansımasıdır.
Hodri Meydan!
Bugün, LGBTİ+ bireyleri olarak sadece yasal haklarımızı değil, kimliğimizin ve onurumuzun da savunulması gerektiğini biliyoruz. Sokaklarda var olmaya, seslerimizi kısmak isteseniz de bağırmaya, hemcinslerimiz ile sevişmeye, bedenimizi yaratmaya, isteseniz de istemeseniz de “yaşamaya” devam edeceğiz!
Buradayız, varız; hodri meydan!