Röportaj: Sinan CANTÜRK
Köyde Başlayan Bilinç: Eğitimin ve Mücadelenin Kökleri
Yedi kardeşin ikincisi olarak küçük bir köyde dünyaya gelen Turgut Koçak, eğitime uzak bir coğrafyada, büyük zorluklarla okula başlayabildi. Daha çocuk yaşta edebiyatla ve siyasal düşüncelerle tanıştı. Babasının etkisiyle sosyalizmle erken yaşta tanışan Koçak, henüz 15 yaşında Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi oldu.
“Okuma yazmayı okula başlamadan önce öğrenmiştim. Karacaoğlan’dan Aslı ile Kerem’e kadar birçok halk kitabını ezbere bilirdim. Sosyalizmi de ilk babamdan öğrendim.”
TİP’li Bir Çocuk, TSİP’li Bir Devrimci
Koçak, 1960’lı yıllarda TİP’le başlayan politik yolculuğunu 1974’te kurulan TSİP’in merkez kadrolarında sürdürdü. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinde gözaltılar, işkenceler ve cezaevleriyle mücadele etti. Yine de durmadı:
“12 Mart’ta bombalarla yakalandım. İşkence gördüm, okulumu ve işimi kaybettim ama asla ‘ah’ demedim. Mücadelemiz onurlu bir yaşam içindi.”
1980 darbesi sonrası 8 yıl ceza aldı, Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne gönderildi. Cezaevinden çıktıktan sonra TSİP’i yeniden yapılandırdı. 3 Ocak 1993'te yapılan genel kurulla partiyi yeniden aktif siyasete taşıdı ve Genel Başkanlık görevini üstlendi.
Güncel Siyaset: “AKP, Emperyalizmin Projesidir”
Koçak, Türkiye’deki mevcut siyasal iktidarı “dinci, gerici, faşist bir diktatörlük” olarak tanımlıyor. AKP’nin iktidara geliş sürecini ve 15 Temmuz darbe girişimini ise şu sözlerle analiz ediyor:
“AKP, ABD’nin projesidir. Ilımlı İslam’ı iktidara taşımak için planlanmış bir girişimdi. Fethullahçılar ve Erdoğan çatıştı çünkü iktidar kolay paylaşılmaz. 15 Temmuz bir kayıkçı kavgasıydı ama kazanan Erdoğan oldu.”
Saraçhane Protestoları: “Sokağın Gücünü Tanımak Zorundayız”
Turgut Koçak, Saraçhane Protestoları’na destek verdiğini açıkça dile getiriyor. Protestolara yönelik mesafeli duruşlara ise sert eleştiriler yöneltiyor:
“Gezi’ye katılmamak nasıl yanlışsa, Saraçhane’de geri durmak da öyle. Sokağın gücü önemlidir. Gençler, öğrenciler korkusuzca ortaya çıkmışsa biz de onları yalnız bırakamayız.”
Koçak’a göre halk hareketlerini küçümseyen değil, büyüten bir siyaset anlayışı gerekli. “Komünistleri çürüten sokak değil, eylemsizliktir” diyerek mücadeleye inancını vurguluyor.
Faşizme Karşı Cephe, Kapitalizme Karşı Sosyalizm
Türkiye’nin mevcut rejiminin bir “diktatörlük” olduğunu belirten Koçak, çözümün toplumsal birliktelikte yattığını ifade ediyor:
“Faşizmden sadece sol değil, sağ da zarar görüyor. O halde demokrasi cephesi oluşturulmalı. Ama biz komünistler için asıl mücadele, kapitalist sömürü düzenini tarihe gömmektir.”
“Faşizme Karşı Demokrasi, Sömürüye Karşı Sosyalizm”
Röportajın sonunda Turgut Koçak, mücadele hattını net bir biçimde özetliyor:
“İçinde bulunduğumuz süreç ağır, karanlık ama mücadelemiz güçlü. Faşizme karşı demokrasi, sömürüye karşı sosyalizm bizim yol haritamızdır. Dönmez, bileği bükülmez bir mücadele yürütüyoruz.”
NOT: Ben yıllardır hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla mektuplaşan, onların sesi olmaya çalışan biriyim. Yazdıklarım sadece dayanışma değil, aynı zamanda direnişe moral taşıma çabasıydı. Turgut Abi’ye de Bolu F Tipi Cezaevi’ndeyken mektuplar gönderdim. Umut, sevgi, direnç dolu satırlardı… Ama ne yazık ki hiçbirini ona ulaştırmadılar.
Yine de biliyordum; o mektuplar belki fiziksel olarak ulaşmadı ama bizim aramızdaki yoldaşlık bağı o duvarları çoktan aşmıştı. Turgut Abi özgürlüğüne kavuştuğunda, onu karşılayanlar arasında olmak benim için sadece bir dostluk değil, bir onur ve görevdi.
Çünkü bizler aynı inancı taşıyan, aynı düşü büyüten insanlardık. Araya mesafeler, yıllar, cezaevleri girse de, yoldaş hukuku dediğimiz şey işte tam da budur: kopmaz, eksilmez, unutulmaz.
FOTOĞRAF: PİRHA