ÜLKE

Tümü

Gözün Kör Olsun Ölüm : Erkence Aramızda ayrılan Devrimci Öğretmen Denize Ergene Dair..!

(1 Gün, 19 Saat önce)
Bilindiği üzere” Ölüm, bazen bir ceza bazen bir armağan, çoğu zaman da bir lütuf olarak kapıyı çalar. Deniz çok genç yaşında kahrolası karaciğer yetmezliğinden dolayı erkence aramızda ayrılması, ölüm için bir lütuf değildi.

Sinan CANTÜRK

 

Değerli dost, güzel arkadaş, devrimci yürekli Deniz'i beklemediğimiz bir zamanda erkence kaybettik. Onun ölüm haberi sessizce düştü telefon ahizesine. 78 kuşağı devrimcilerin her gün bir kaçının ölüm haberleri okuyoruz. Yani peş peşe düşüyor medyaya ölüm haberleri. Kimisi yaşlılıkta ve çoğu hastalıklardan yada yeterli beslenememek ve tedavi görmemekten dolayı ölüm haberlerine tanıklık ediyoruz. Bazen ölüm neden dönüp dolaşıp devrimcileri ve emekçilerin kurtuluşu için mücadele edenleri buluyor diye düşünüyoruz.. Oysa bizler yaşlanmadık! Hiçbir devrimci yaşlanmaz! Ne demişti şair:

 

Bir insan için söylenebilecek en güzel sözler; Deniz için söylenmeli. Çünkü O, bunu hak etmişti. Deniz devrimi, devrimcileri bir çocuk sevinci ile sevmiş, bağlanmış cesaretini ve enerjisini sermayeye düzenine karşı yürütmüştü.

 

  Evet, Deniz'den bahsediyorum. Samsun Havza ilçesi Eyrikaraca köyünde dünyaya geldi. İstanbul'da yaşayan Deniz toplumsal kavganın en önünde yer alıyordu. Her İstanbula gittiğimde " "Mutlaka buluşmalıyız ve 1 Mayıs'ta nerede eyleme katılacağız" diyerek, coşku içinde eyleme hazırlanır, devrimci tutkuyla mücadeleye sarılırdı. Tanışıklığımız eylem alanlarında olmuştu. Yerinde duramaz, engel tanımaz ve başladığı işi sonuna kadar taşıyan haliyle Deniz arkadaşlarının ve kavganın canı, ciğeriydi. 

 

 Faşist karşı devrimin saldırılarının artarak sürdüğü zorlu yıllarda asla umutsuzluğa kapılarak, abbas yolcuların çıkmaz tasfiye yoluna tenezzül etmedi.  

 

 Zor dönemlerde daha fazla devrime ve mücadelenin gereklerine sarıldı güle oynaya, kavganın zorluklarını omuzladı. 

 

 Deniz , hiçbir zaman çocuksu sevinçlerini, heyecanlarını ve arayışlarını yitirmedi. Yitip giden tüm dostlarına, tanıdık-tanımadıklarına üzülmüş, üzüntülerini dostlarıyla paylaşmıştı. Son görüşmemizde : "var ya...hastalıkta, zindanlarda , ölüp gidiyoruz. Sende gidenlerin ardından yazıyorsun. Gözüm açık gitmeyecek. Benimle ilgilide yazarsın artık birşeyler..." demişti ve gülüşmüştük. 
Bu sözleri başka arkadaşlarda da duymuştum. Ve aklıma birden :" Öldükten sonra unutulmamak isterseniz, ya okunmaya değer şeyler yazın, ya da yazılmaya değer şeyler yapın" sözleri gelmişti.

 

Yazmak bir eylemdir. İyi savaşanlar bazen kendisini bu eylemin içine sokamazlar. Deniz iyi mücadeleci yoldaştı. Yazmak, onu anlatmak kurda, kuşa, yeni doğan bebeklere bize aktarıldı. Şimdi söz bizde...

 

"Benimle ilgilide bir yazı yazarsın!"

Ne tuhaf bir istek! Bu sözlerin ardından kedimi sorumlu hissettim. Asıl tuhaf olan buydu. Tabut ne kadar güzel olursa olsun sonuçta bir tabuttu! Ama devrimcilerin hayatları güzeldir ve anlatılmaya, yazılmaya değerdir.. Evet, nerde kalmıştık? Ha hatırladım. Aslında ölümle gülüşüyorduk. Ölüm sırasının erkence kuşak olarak bizlere geldiğini biliyorum. Sadece ölüm sırasının kimlere geldiğini, hangi arkadaşımızı hangi yerinden ve nerede, ne zaman vuracağını bilmiyoruz ve kabullenemiyoruz. Genç deniz Öğretmenin , erkence ölümünü nasıl kabullenelim?

 

 Deniz gitti ve ve bir daha asla dönmeyecek. Asla bir daha Deniz ile devrimci mücadele üzerine sohbet edemeyeceğiz. Birbirimizin gözlerinin içine bakmayacağız. Ölüm. Ne ürkütücü, soğuk bir kelime? İnsanı tarifi zor duygulara sürüklüyor. Oysa içinde yaşadığımız doğa için : ölüm, bir elmanın dalından düşmesi kadar doğal ve anlamlıdır.

 

Matem duyguları nedir? Matem, yitip giden çok sevdiğin bir insanın ölümü karşısında hissettiklerimizdir. Yitip gitmesi ve asla geri dönmeyeceğini düşünmek insanı derin kederlere, acılara sürükler. Eğer insanın bu acılar karşısında yinede yaşıyor olmasının tek bir açıklaması vardır: o da bağışıklık sistemidir. İnsan, zamanla o hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sızıların vücudun ürettiği antikorlarla geri püskürtüp, etkisini yitirmesidir? Aksi durumda insan, hatta insanlık kederden ölebilirdi. Bu bilimsel gerçeği doğada sadece insan biliyor ve acısını çekiyor. Ağaç için yere düşen elma, sadece yeni, geri dönüşüm döngüsüdür.

 

Elma dalından ayrılırken ağaç, çığlık atmaz!

 

Matem duygusunu sadece ölümler karşısında tatmayız. Birbirini seven iki aşığın ayrılması durumunda da benzer acılar yaşar insan. Acı çeken aslında kimyasal elçilerimizdir. Sevdiğinin kokusu, duruşu, bakışı biz ayrıldığımızda harekete geçer ve içimizde yanık bir yürek sızısı olarak yansır. Bu kimyasal altüst oluş kendisini, özlem olarak gösterir. Özleriz, göremeyince daha çok acı çekeriz. Kimyasal elçilerimiz birbirlerine kaynaşmadığı sürece bu acı sürer gider. İşte matem duygusunun verdiği acı, öteki acılardan bu nedenle ayrılır.

 

Biz, elmanın yere düştüğünü farkındayız. Elma, bizim acılarımızın farkında mı?

 

Deniz.... Ve daha niceleri benzer acı ve sızılarla bizleri yalnız bıraktı. Ateş önce düştüğü yeri yakarmış, derler. Deniz'in erkence gidişinin yarattığı acı bir dostu, dava yoldaşı olarak beni derinden sarstı, ölüm adın kalleş olsun diyerek hep iyi insanların erkence bizden kopup gittiğine hayıflandım. 

 

1 Mayıs geliyor ve ben Yine Taksime konulan yasağın parçalanması için İstanbulda olacağım. Deniz, Taksime mi Kartala mı geleyim sesini artık duyamacağım. Ama ben onun için 1 Mayıs 1 Mayıs seni yaşatacağız" şiarıyla yasaklara karşı alanda olacak, Onun içinde eşit ve özgür devrimin Türkiyesinde yaşama özlemini gerçekleştirmek için kavgaya daha sıkı sarılacağım.

 

Bizler her gün toprağa verdiğimiz onlarca arkadaşımızdan sadece birini Deniz'i genç yaşında yitirdik. Elbette bir dost, yoldaş olarak acım büyük. Hele bu Deniz gibi gibi iyi yürekli, devrimci bir arkadaşımız olunca bu acı dahada büyük oldu.

 

Deniz gökten bir elma olarak toğrağa daha düştü, Toprağı bol olsun. Filizlenip fidan olsun. Dal olsun. Kavgamızda altında toplanacağımız korunak olsun. Gelip geçenler gölgesinde dinlenip, ağızlarında tat olsun!

 

Ne denebilir ki; Sözün bittiği durumda özlem duygusu girer devreye, söz susar yürek konuşur. Anılar, anılar. Söyle artık ne söyleyeceksen, susma artık ve susarak özleme, konuş onunla, şimdiye kadar içine attıklarını…

 

Elmanın seni sevmesini beklemeden bir elmayı sevmek emeğe değer vermek demektir. Elmayı bir düşün ya da meyve ağaçlarını, her yıl hiçbir şey beklemeden sunarlar en güzel ve taze meyvelerini. Ne karşılığında; sadece bir tutam günışığı ve bir yudum su, biraz da sevgi.

 

Toplum olarak vermeyi unuttuk, en çok da vermenin ve sevmenin çoğaltıcı özünü. Bazı duygular karmakarışık eder insanı, sözler yumru olup düğümlenir boğazına. Yaşanmışlıkların çokluğu ve yoğunluğu üzerine, söze nereden başlayacağını ve nasıl bitireceğini bilemezsin. Duyguların çok bilinmeyenli bir denklemin çözülemeyen bir kördüğümüdür o vakit.

 

İşte öyledir bir bir dostun, yoldaşın yoldaşına elvedası. Ne diyebilirim ki benimkisi Denizi beklenmedik bir elveda; güle güle Deniz , kavga yoldaşım , anılarınla ve güzel duruşunla hep hatırlanacak ve kavgamızda daima yanıbaşımızda olacaksın.


İSTANBUL
EURO
43.2143
DOLAR
38.0032
ARŞİV