Mehmet Murat YILDIRIM
2011’de Roboski’de 34 sivil Kürt yurttaşın savaş uçaklarıyla bombalanarak katledilmesi, daha en başında bu sürecin karanlık niyetini ortaya koydu. Takip eden yıllarda Gezi Direnişi geldi. Barışçıl başlayan bu halk hareketi ağır bir devlet şiddetiyle bastırıldı; sekiz genç yaşamını yitirdi, binlerce insan gözaltına alındı, yüzlerce kişi hakkında dava açıldı.
2015’te barış umudunu taşıyan çözüm süreci sona erdirildi. Ardından Suruç’ta 33 genç, Ankara Garı’nda ise 100’den fazla barış aktivisti IŞİD saldırılarında hayatını kaybetti. Bu katliamların öncesi ve sonrasında devletin rolü sorgulanmadan kaldı. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, Erdoğan rejiminin eline yeni bir baskı aygıtı verdi: On binlerce kamu çalışanı KHK’larla ihraç edildi, cezaevleri muhaliflerle doldu.
6 Şubat 2023’te yaşanan büyük depremler, AKP iktidarının yıllardır süren rantçı kentleşme politikalarının, hazırlıksızlığın ve beceriksizliğin somut göstergesi oldu. Binlerce insan enkaz altında yardım beklerken, devlet adeta seyirci kaldı. Kızılay’ın çadır satması, AFAD’ın geciken müdahalesi bu felaketi bir kez daha yönetim krizine çevirdi.
2025’e geldiğimizde ise hâlâ çözüm değil, çözümsüzlük hüküm sürüyor. PKK’nin ateşkes ilanına rağmen operasyonlar sürüyor, barış söylemleri masa başında kalıyor. Aynı günlerde 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, beraberinde onlarca kişiyle birlikte gözaltına alındı. İmamoğlu daha sonra yolsuzluk iddiaları kapsamında tutuklandı. Birçok belediye yöneticisi ve muhalif isim de aynı operasyonda tutuklandı veya ev hapsine alındı. Bu durum hem Türkiye içinde hem de dünya kamuoyunda “siyasi bir tasfiye operasyonu” olarak değerlendirildi.
Bu gelişmeler Türkiye’deki baskı rejiminin boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak bu baskılar, yeni bir direniş dalgasını da beraberinde getirdi. Türkiye sokakları, sosyal medyası, meydanları yine mücadeleyle dolup taşarken, halkın “yeter” dediği bu dönemeç tarihe not düşülecek.
Erdoğan’ın son 15 yılı, ne kadar bastırılırsa bastırılsın; halkın adalet, eşitlik ve özgürlük talebinin sönmeyeceğini bir kez daha kanıtladı. Bu topraklarda umudu diri tutan, hakikatin peşinden giden insanlar oldukça; hiçbir baskı sonsuza dek süremez.